Preloader

Sahne Senin!

…Her halinle acizsin ve birilerinin bakımına muhtaçsın. Seni evde yalnız bırakıp gidemiyorlar. Bazen çok bunalsalar da, ara ara eşe-dosta dert yansalar da, sabırlarının tükendiğini hissetseler de gün sonunda şefkatleri ağır basıyor. Yüzünü asman, kızman bile sevimli geliyor o zaman…

Sadece birkaç dişin var. Ekmek gibi katı yiyecekleri çorbayla yumuşatıp yediriyorlar ya da püre haline getirilmiş gıdalar veriyorlar. Kendin de yiyebiliyorsun ama genelde üstüne döküyorsun. Miden ise pek küçük, çok az miktarda yiyebiliyorsun.

Tuvalete birileri götürüyor, yanında bekliyorlar. İşin bitince de temizliğini yapıp seni kaldırıyorlar. Geceleri ise mecburen bez bağlıyorlar.

Kendin yıkanamıyorsun; banyonu birileri yaptırıyor, saçlarını birileri tarıyor. Cildin pamuk gibi, yumuşacık.

Yürürken adımlarını çok dikkatli atman lazım çünkü denge konusunda çok iyi değilsin, düşme ihtimalin yüksek. Nitekim düşüyorsun da… Bu nedenle bazen yürüteç kullanıyorsun.

Çoraplarını, ayakkabılarını kendin giyip çıkarmakta zorlanıyorsun, başkalarının yardımına ihtiyaç duyuyorsun.

Bunlara rağmen kendini çok kuvvetli ve kudretli zannediyor, “bana karışmayın” diyerek birçok şeyi kendin yapmak, kendi başına çıkıp gezmek istiyorsun. Hatta ara sıra kaybolup insanlara kısa süreli panik yaşatıyorsun.

Bazen kendi kendine takılıyorsun evin bir köşesinde. O anlarda seni olduğun yerde uyuyakalmış halde bulabiliyorlar. Usulca üstünü örtüyorlar.

Televizyon izlerken sürekli sorular soruyorsun. Yeni gördüğün her şeye çok meraklısın. Sorularınla milleti bunalttığın oluyor.

Telefonu kurcalarken yanlış yerlere basıp ayarları değiştiriyorsun farkında olmadan, sonra da ne yapacağını bilemeyip telefonu o an yanında kim varsa ona uzatıyor, suçlu suçlu düzeltmesini bekliyorsun.

Olayları tekrar tekrar anlatıyorsun. Her seferinde ilk defa anlatıyormuş gibi heyecanlanıyorsun. Bunu yaparken takdir ve onay bekliyorsun.

İlgiden çok hoşlanıyorsun. İnsanların senin adına kutlamalar yapmasından, seni görmeye gelmelerinden pek mutlu oluyorsun.

Eşyaların çok kıymetli, kimseyle paylaşmak istemiyorsun. Bir eşyan zarar görse çok öfkeleniyorsun. Sana kalsa her şeyi saklarsın. Ama zamanla ev çok dağıldığı için birçok eşyanı sana unutturarak gizli gizli elden çıkarmak zorunda kalıyorlar.

80’li yaşlarındasın… Her halinle acizsin ve birilerinin bakımına muhtaçsın. Seni evde yalnız bırakıp gidemiyorlar. Bazen çok bunalsalar da, ara ara eşe-dosta dert yansalar da, sabırlarının tükendiğini hissetseler de gün sonunda şefkatleri ağır basıyor. Yüzünü asman, kızman bile sevimli geliyor o zaman…

***

Tüm bunlarla çocukluğundan bahsedildiğini mi düşünmüştün? Ne ilginç değil mi? Yaşlılığın ve küçüklüğün ne kadar da birbirine benziyor… İnsan ömrünün nihayetine yaklaşırken öyküsü nasıl da başa dönüyor.* Nasıl da gücünü yavaş yavaş yitiriyor. Ona verilenler nasıl bir bir ondan geri alınıyor…

Peki bu geriye saran öykü insana ne anlatıyor?

Sana verilenler er geç senden alınacak, diyor.
O zaman sen önce davran.
Hem nasiplen hem nasiplendir.
Hem ye, hem yedir.
Hem kullan, hem kullandır.
Hem oku, hem okut.
İhtiyacını da gider, ihtiyacı da gider.
Biriktirme, saklama, stoklama, istifleme, erteleme.
Her şeyi değerlendirme arzusundan vazgeç.
Sen her şeye yetişemezsin.
Paylaş, dağıt, ikramla, hediye et, sevindir.
“Dursun, sonra bakarız.” deme. O eşyalarla ne yapacağına bugün karar ver ve yap.
Senden alınmadan sen kendi rızan ile, rızaya ermek ümidiyle ver.**

Haydi, sahne senin!..

***

*Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç akletmezler mi!” (Yasin Suresi, 68. Ayet)

**Elçi’ye (sav) bir adam geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?” Dedi ki: “Güçlü-kuvvetli, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde ve fakir düşmekten endişe etmekteyken ve de zengin olma arzusundayken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. Can boğaza gelip de ‘falana şu kadar, filana bu kadar’ demeye bırakma. O an zaten o mal artık başkalarınındır.” (Buhârî; Zekât 11, Vasâyâ 17)

Comments (2)

  1. Çok çok etkileyici bir anlatım. Gerçek çok ağır genç yaşlanmaz sanıyor sağlıklı olan hastalanma. Kaleminize yüreğinize sağlık

  2. Evde sağlık hizmetlerinde görevli doktorum. Yazdığınız satırları yaşayanları hergün müşahade ediyorum diyebilirim. Yıllarını huzurlu yaşamışların yüzündeki huzuru; pişmanlıklarla yaşamışların pişmanlığı… şükür de var ah vah da.. yanında ona şefkatle yaklaşanları da var ne zaman kurtuluruz deyip umursamayanı da… Hayattaki maddi şeyleri sadeleştirip ikame edebildiğimiz gibi; ruhsal duygusal yığınları da sadeleştirip yerli yerine koyup hem ruhen hem bedenen sıhhatte olabilmek duasıyla…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Close